Quest for the self in Jeannette Walls’ The Glass Castle

Abstract

One of the most basic purposes of man in the period between falling into the mother's womb and giving his last breath is to discover himself. In fact, in this metaphorical journey, the individual aims to reach his own self, which may be imprisoned subconsciously due to the childhood traumas he experienced together with the emotions he had to suppress. The necessity of one’s discovery of his own self is most importantly the result of the urge to fit himself in the world he lived in. An individual who cannot find his own self or does not have the courage to accept it will not be able to reach a wholeness and thus true happiness throughout his life. However, the process of the discovery and the acceptance of one’s self are the painful steps of the individuation process for humanity. Despite the hardships, whenever the man makes a negotiation between the conscious and the subconscious, then he will be fully integrated with himself. In this way, he will complete his psychological journey and attain absolute peace, which will shed light on the individual's understanding of his inner world and his environment. That is, he will be able to negotiate with both his own self and his environment, which will provide peace and calmness. The difficult and painful journey of the individual has been one of the most important issues discussed in literary works since the existence of art. The 2005 memoir titled The Glass Castle by Jeannette Walls reveals the search of the members of a family for their own essence, place and purpose in the universe while focusing on the traumas and dilemmas they have to face sooner or later. This study aims to examine the significance of nature for man in order to perceive his psyche, the devastating effects of modernity on man’s psyche, the relations between the children and the parents within a family in the process of searching for the individual's self, negotiating the conscious and subconscious and forming the personality, all of which will attribute to reveal the effects of both the family members and modern society on the individual in the journey towards self-discovery. With this purpose, Freudian trauma theory, certain Jungian archetypes and Lacanian mirror stage theory will be used as tools to reveal the individual quest for self.

İnsanın ana rahmine düşmesi ile son nefesini vermesi arasındaki sürede en temel amaçlarından biri kendini keşfetmek olmaktadır. Birey, aslında bu metaforik yolculukta yaşadığı çocukluk travmaları, baskılamak zorunda kaldığı duyguları ve en önemlisi içinde yaşadığı Dünya’ya kendisini kabul ettirme dürtüsü yüzünden bilinçaltında hapsetmek zorunda kaldığı kendi öz benliğine ulaşmayı hedeflemektedir. Kendi benliğini bulamayan veya kabul etmeye cesareti olmayan birey yaşamı boyunca gerçek mutluluğa ulaşamayacaktır çünkü bireyin öz benliğine ulaşması ve sonrasında kabullenmesi bireyselleşme sürecinin sancılı ve ilk adımlarıdır. İnsan denilen varlık ne zaman bilinç ve bilinçaltı arasında uzlaşma sağlarsa o zaman tam anlamıyla benliği ile bütünleşecektir. Bu sayede bireyselleşme sürecine giden psikolojik yolculuğunu tamamlayacak ve mutlak huzura kavuşacaktır ki bu kavuşma bireyin çevresini de anlamlandırmasına ışık tutacaktır çünkü öz benliği ile uzlaşan ve barış sağlayan birey, kendi çevresi ile de uzlaşarak dinginliğe ve sakinliğe erişecektir. Bireyin zorlu ve sancılı yolculuğu sanat var olduğundan beri edebi eserlerde ele alınan en önemli konulardan biri olmuştur. Jeannette Walls tarafından kaleme alınan ve kendi biyografik öyküsünü anlatan Camdan Kale adlı edebi eser bireylerin kendi özünü arayışlarını ve bu arayışların kendi benliklerinde yarattığı ikilemlerin ortaya çıkardığı psikolojik problemleri travma, bölünmüş kişilik ve bireylerin kendi içerisinde bulundukları ikilemlere yoğunlaşarak gözler önüne sermektedir. Bu çalışmanın amacı, bireyin kendi benliğini oluşturabilmesi için doğa unsurunun önemini, modernleşmiş dünyanın bireyin benliği üzerindeki yıkıcı etkilerini, bireyin öz benliğini arama, bilinç ve bilinçaltı arasında uzlaşma sağlama ve kişilik oluşturma sürecinde anne-baba ile ilişkilerini incelemek, bireyin kendini keşfine yönelik yolculuğunda hem aile üyelerinin hem de modern toplumun, birey üzerinde yarattığı etkileri göz önüne sermektir. Bu amaç doğrultusunda, Sigmund Freud’a ait travma teorisi, Carl Gustav Jung’un konu edindiği bazı arketipler ve Jacques Lacan’a ait Ayna Evresi teorisi bireyin benlik arayışına yönelik yolculuğunu göz önüne serecek şekilde metod olarak kullanılacaktır.