Please use this identifier to cite or link to this item: https://hdl.handle.net/11499/49614
Title: Renin-anjiyotensin sistem blokeri kullanan esansiyel hipertansiyonlu hastalarda D vitamini düzeyinin kan basıncı regülasyonu ve renin düzeyleri ile ilişkisi
Other Titles: Blood pressure regulation and plasma renin level relation with vitamin D status i·n patients with essential hypertension who has been treating with renin angiotensin system blockers
Authors: Avunduk, Saadet
Advisors: Tanrıverdi, Halil
Keywords: Kardiyoloji
Cardiology
Aldosteron
Aldosterone
Hipertansiyon
Hypertension
Kan basıncı
Blood pressure
Kan basıncı ölçülmesi
Blood pressure determination
Renin
Renin
Renin anjiotensin sistemi
Renin angiotensin system
Ventriküler fonksiyon-sol
Ventricular function-left
Vitamin D
Vitamin D
Vitamin D eksikliği
Vitamin D deficiency
Publisher: Pamukkale Üniversitesi
Abstract: Amaç: Hipertansiyon patogenezinde rol alan renin-anjiyotensin sistemi (RAS), hipertansiyon tedavisinde önemli bir hedeftir. Son çalışmalar, D vitaminin RAS' ı regüle eden renin biyosentezinin güçlü bir endokrin supresörü olduğunu göstermektedir. Bu çalışmadaki amacımız, D vitamininin renin sentezi üzerindeki inhibitör etkisinden yola çıkarak, esansiyel hipertansiyon tanısıyla kliniğe başvuran hastalardaki D vitamini düzeyi ile kan basıncı parametreleri ve sol ventrikül geometrisi arasında ilişki olup olmadığını değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya 10 Nisan 2013 ile 14 Mayıs 2014 tarihleri arasında Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi (PAÜTF), Kardiyoloji Anabilim Dalı, Ekokardiyografi ünitesine başvuran Esansiyel hipertansiyon tanısı olan 39' u kadın, 35' i erkek olmak üzere toplam 74 hasta dahil edildi. Hastaların tamamı bir RAS blokeri veya RAS blokeri+hidroklorotiazid kombinasyonu içeren antihipertansif tedavi altındaydı. Çalışmaya alınan hastaları, D vitamini düzeylerinin ‹10 ng/ml (Vitamin D eksikliği), 10-20 ng/ml (Vitamin D yetersizliği) ve › 20 ng/ml (Vitamin D yeterli) olmasına göre gruplandırıldı. Tüm hastaların plazma renin konsantrasyonu, kalsiyum, fosfor ve PTH düzeyi ölçüldü. Yine tüm hastalara 24 saatlik kan basıncı izlemi amacıyla ambulatuvar kan basıncı izleme (AKBM) cihazı takıldı ve transtorasik EKO ile sol ventrikül geometrisi verileri kaydedildi. Bulgular: Katılımcıların 29' unu (%39,2) D vitamini eksikliği olan hastalar, 26' sını (%35,1) D vitamini yetersizliği ve 19' unu (%25,7.0) D vitamini normal olan hastalar oluşturmaktaydı. D vitamini eksikliği kadınlarda erkeklere göre anlamlı derecede daha yüksek olarak saptandı (p: 0,006). Üç grup arasında renin , kalsiyum ve fosfor düzeyleri arasında anlamlı fark yokken, PTH düzeyleri arasında anlamlı fark bulunduğu görüldü (p: 0,041). Her üç grubun kan basıncı verileri arasında anlamlı fark izlenmedi. D vitamini eksikliği olan grup ile ve D vitamini yeterli olan grup arasında LV hipertrofisi varlığı açısından D vitamini eksikliği olan grup lehine istatistiksel olarak anlamı fark bulundu (p: 0,003). Olgular dipper ve non-dipper olmalarına göre iki gruba ayrıldığında renin (p: 0,851) ve parathormon düzeyleri arasında ( p: 0,658) anlamlı fark yokken, D vitamini düzeyinde dipper grup lehine (p: 0,020), LVMI düzeyinde ise non-dipper grup lehine (p: 0,01) istatiksel olarak anlamlı fark bulundu. D vitamini düzeyi LVH olmayan grupta anlamlı derecede daha yüksekti (p: 0,013). Ancak renin düzeyleri arasında istatiksel olarak fark izlenmedi (p:0,359). D vitamini düzeyi ile renin düzeyi arasında negatif yönde zayıf bir ilişki bulunmuştur, bu ilişki istatiksel olarak anlamlı değildir( r: -0,142, p: 0,227). D vitamini düzeyi ile LVMI arasında ise negatif yönde zayıf bir ilişki bulunmuştur ve bu ilişki istatiksel olarak anlamlıdır ( r:-251, p: 0, 031). Sonuçlar: Çalışmamızda, D vitamini açısından eksiklik, yetersizlik ve normal olan her üç hasta grubu arasında 24 saatlik ambulatuar kan basıncı değerleri arasında istatiksel olarak fark bulamadık. D vitamini eksikliği olan grupta, D vitamini normal olan grupla kıyaslandığında istatiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek sol ventrikül kütle indeksi ortalaması elde ettik. D vitamini gruplarını sol ventrikül geometrisine göre sınıflandırdığımızda ise D vitamini eksikliği ve yetersizliği olan grupta konsantrik sol ventrikül hipertrofisi olan hasta sayısının istatiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek olduğunu gördük. Çalışmamızda D vitamini yeterli olan grupta renin seviyelerini, D vitamini yetersizliği ve eksikliği olan gruba kıyasla düşük saptamamıza rağmen bu sonuç istatiksel anlamlılığa ulaşmadı. Çalışmamızda non-dipper grupta serum D vitamini düzeyi ortalaması dipper gruba göre daha düşüktü. Bu farkın istatiksel olarak anlamlı olduğunu saptadık. Bulgularımız D vitamini yetersizliği olan kişilerde kardiyovasküler hastalığın önlenmesinde D vitamini tedavisinin etkisini değerlendirmek için daha geniş çalışmalara ivme kazandıracaktır.
Aim: RAS, which plays a pivotal role in hypertention pathogenesis, is an important target. Recent studies indicate that Vitamin D is a powerful endocrine supressor of renin biosynthesis which regulates RAS. In this study, we aimed to investigate the potential relationships between the plasma levels of vitamin D and blood pressure parameters and geometry of left vetricule in patients being with systemic hypertention. Materials and Methods: Seventy four consecutive patients who have been applied to the Echocardiography Unit of Department of Cardology at Pamukkale University between 10th April 2013 to 14th of May 2014 and have been diagnosed as having systemic hypertention were included into this study. All patients have being treated either with a RAS blocker or RAS blocker+hydrochothyazide combination. Study patients were grouped according to their plasma vitamin D levels (<10 ng/ml=deficient vitamin d; 10-20 ng/ml=insufficient vitamin D; >20 ng/ml=sufficient vitamin D). Plasma renin, Ca, phosphor, ve PTH levels were measured in all patients. Ambulatory blood pressure device have been applied to all patients to track the blood pressure during 24 hours interval and left ventricular geometries of all patients determined with a transtoracic Echocardiography. Results: Twenty nine of patients (39,2%) had vitamin D deficiency, 26 of them (35,1 %) had vitamin D insufficiency, and 19 of them ( 25,7 %) had suffient amount of vitamin D in their sera. Vitamin D deficiency was found to be a more prevalant among women compared to men (p=0,006). Although there were no significant differences between the three groups in terms of renin, Ca, and phosphor levels, we determined a significant difference between the groups in terms of PTH levels (p=0,041). The systemic blood pressure measurements did not differ among the groups. The left ventricular hypertrophy was observed less frequently in patients who had vitamin D deficiency compared to the patients having sufficient amount of vitamin D in their sera (p= 0,003). When the patients were divided into two groups as dippers and non-dippers, we did not observed any significant differences among groups in terms of both renin (p=0,851) and parathormone (p=0,658). However, we found statistically significant differences both in terms of vitamin D levels (p=0,020 favor dippers) and LVMI (p=0,01, favor non-dippers). Vitamin D was significantly a higher levels in patients who had no LVH (p=0,013). However, we did not determine any signficant difference among groups in terms of plasma renin concentrations (p=0,359). We found a weak negative correlation between renin and vitamin D levels, but the diffrence did not reach a statistically significance (r=-0,142, p=0,227). We also found a weak negative correlation between the levels of vitamin D and LVMI, but again this relationship reached a statistically significance ( r:-251, p: 0, 031). Conclusions: In this study we did not found any statisticaly significant difference among groups (vitamin D deficient, inssuficient, and sufficient) in terms of 24 hours ambulatory blood pressure measurements. In patients who had vitamin D deficiency, we observed a statistically significant mean LVMI compared to the patients who had sufficient amount of vitamin D in their sera. When we compared the patients in terms of left ventricular geometry,we found that concentric left ventricular hypertrohy was more prevalent in patients who had both vitamin D deficiency and insufficiency compared to the patient who had sufficient amount of vitamin D in their sera. Although we determined a lower levels of renin concentrations in patients who had sufficient vitamin D levels compared to both vitamin D deficient and insufficient groups, these differences did not reach statistically significance. The mean vitamin D level in non-dipper group was at a statistically significant lower level compared to the dipper group. Our study will prone to further studies to investigate possible positive effect of vitamin D suplementation in prevention of cardiovascular disease in patients with vitamin D deficiency.
URI: https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=48XPj7KKQhKUgntkUiKO3HtCeq5QhJnkojab6GrkAYUE5FejqPxmigKel26MWIWf
EkGoster?key=6ZtRe5rnHrr74rjfYBQv_gNuXwWU_3xXmEF86n_ziO--VwZcGIRzH5qLTSdCboze
https://hdl.handle.net/11499/49614
Appears in Collections:Tıp Fakültesi Tez Koleskiyonu

Show full item record



CORE Recommender

Page view(s)

216
checked on May 27, 2024

Google ScholarTM

Check





Items in GCRIS Repository are protected by copyright, with all rights reserved, unless otherwise indicated.